Kandaki yüksek glisemi değerleri ile tanımlayabildiğimiz diabetus mellitus (D.M.), ya da bilinen adı ile şeker hastalığı, günümüzde en sık rastlanılan metabolik hastalıktır. Bu metabolik sistemde, glikoz regülâsyonundan sorumlu olan insülin, pankreasın β (beta) hücrelerinden salgılanmaktadır. β hücrelerinin işlevi, anti-GAD ve adacık antikorunun etkili olduğu bağışıklık sistemi ile tahrip olması sonucu yeterli miktarda insülin üretilemez.
Uzm. Dr. Hülya Tanes
İç Hastalıkları Uzmanı
Diyabetik hasta şeker düzeylerini ve hastalığın olası komplikasyonlarını kontrol altına alarak ortalama yaşam süresini uzatabilir. Bunun için şeker hastalığını ve yapabileceklerini yakından tanıyarak komplikasyonlarından nasıl korunacağını bilmek yeterlidir.
Tip 1 Diyabet:
Tip 1 diyabet genç tipi diyabettir, genellikle çocukluk yaşta başlar. Hastalarda kan şekeri yükselir, bol su içer ve bol idrara çıkarlar, susuzluk ve açlık hissi vardır, halsizlik gelişir. Su kaybına ketoneminin eklenmesi ile ketoasidoz gelişir. Tip 1 diyabet hastalarında ağız kuruluğu, sıvı kaybı, ciltte ileri derece kuruluk, aseton kokusu, bulantı, kusma, karın ağrısı, yorgunluk, dalgınlık, baygınlık ve koma gelişir.
Tip 1 diyabette yüksek şekerin sebeplerini; insülin kullanımının aksaması, düzensiz beslenme, ani sıvı kaybı (ishal, terleme, kusma), stres ve enfeksiyon, hormonal nedenler oluşturmaktadır. Bu bulguların gözlemlendiği hastaların en yakın tıbbi merkeze yönlendirilmesi gerekmektedir. Hastaların düzenli aralıklarla, hemogram, Glikoz, HBA1C, Insülin bazal, Homa (insülin direnci) testlerini hekim kontrolünde yaptırması gerekir.
Tip 2 Diyabet:
Tip 2 DM’ta, kalıtsal faktörlere eklenen kişisel risk faktörlerinin etkisi ile hastalığın ortaya çıkışı hızlanır. Genellikle 40 yaşından itibaren görülmeye başlanır. Tetikleyici kişisel faktörler: Cinsiyet, yaş, dengesiz beslenme, hareketsizlik, fazla kilo, sigara tüketimi, yüksek tansiyon, gebelikte görülen glisemi, sık gebelik, yüksek kolesterol, düzensiz lipit profilleri, kortizon – doğum kontrol hapları gibi ilaçların kullanımı olarak sıralanabilir.
Diyabet riski artan hastalarda açlık glisemi kontrolü sonucunun 100-125 mg/dl değer aralığında olması bozulmuş açlık glisemi bulgusunu ortaya koyar. Bu durumda yapılan, OGGT’nin 2. Saatinde sonucun 140-199 mg/dl değer aralığında olması bozulmuş glikoz toleransı olduğunu gösterir. Bu iki bulguya sahip Tip 2 adayı hastalarının prediyabetik dönemde (latent – gizli şeker) olduklarını göstermektedir. Gizli şekere sahip hastaların Tip 2 diyabete yakalanma riski yüksek olup, kalp ve damar hastalıklarına yakalanma ihtimali, diyabeti olmayan gruba göre 1,5 kat daha yüksektir. Bu durumda kişisel risk faktörlerini ortadan kaldırmak DB’un geciktirilmesinde ve hatta ortaya çıkışının engellenmesinde yardımcı olur.
Gizli şeker döneminde; hasta sigarayı bırakmalı, diyet yapmalı, yaşam tarzını değiştirmeli, egzersizlerini ve yürüyüşlerini yapmalı, tansiyonunu kontrol altına almalı, lipit profillerini ve kan şekerini normal düzeylerde tutmalıdır.
Diyabette kesin tanının konması için aşağıdaki kriterlerinin sağlanması gerekmektedir:
8 saatlik açlığı takiben glisemi düzeyinin 100-126 mg/dl’de olması,
Günün herhangi bir saatte bakılan gliseminin 200 mg/dl ve üzerinde olması,
75 gr’lık şeker yükleme testinde 2. Saatte şekerin 200 mg/dl ve üzerinde bulunması.
Tip 2 hastalarında, sık idrara çıkma, sık susama, yorgunluk, bulanık görme, ağrılı ayak, tabanda yanma hissi, yaraların iyileşmesinde gecikme görülür. Hastaların düzenli aralıklarla, hemogram, OGGT, HbA1C, Insülin bazal, Homa (insülin direnci) testlerini hekim kontrolünde yaptırması gerekir.
Hipoglisemi
DM’un akut ve kronik komplikasyonları vardır. Oral anti-diyabetik veya insülin tedavisi sırasında gelişebilen en önemli komplikasyonlardan biri hipoglisemidir. Hastada terleme, halsizlik, titreme, çarpıntı, baş ağrısı, baş dönmesi, açlık hissi, görme bozukluğu, sinirlilik belirtileri görülür. Ağır hipoglisemide ise koma ve ölüm gerçekleşebilir.
Hipoglisemi sebepleri arasında; verilen ilaçların doz ve zamanlamasının yanlış olması, atlanan ara öğünler, aşırı egzersiz ve yorgunluk, aşırı kilo kaybı, eksik glisemi kontrolleri görülmektedir. Düzensiz diyabet tedavisinde, gelişen makro anjiyopatilerde (büyük damarların komplikasyonları) akut gelişen kalp krizi, beyin kanaması, beyin damar tıkanıklıkları gibi akut komplikasyonlar meydana gelebilir.
Diyabetli hastada tedavinin başarısı açlık şekerinin 70-120 mg/dl arasında, tokluk şekerinin 140 mg/dl’den düşük olması, HbA1C’nin 6.5’ten düşük olması, tansiyonunun-lipid profillerinin normal olması ile sağlanır. Hastanın başarı kriterlerini sağlamak için, kullanıyorsa sigarayı bırakması, enfeksiyon ve streslerden uzak durması, obez ise ideal kilosuna ulaşması gerekmektedir.
Kronik Diyabet Komplikasyonları
Uzamış ve kontrolsüz diyabetiklerde, makro ve mikro anjiyopatiler gelişir. Büyük damarlarda, trombositlerin bir araya gelişleri artarken fibrinoliz azalır, artan kan yağlarının birikimi ile aterom oluşumu hızla artar. Bu oluşumlar da damar içerisinde tıkanıklıklara neden olur. Koroner arterleri tuttuğunda sessiz kalp krizlerine, kalp kası bozukluklarına ve ani ölümlere neden olur. Beyin damarlarını tuttuğunda, beyin damar tıkanıklıkları veya beyin kanamaları görülebilir. Periferik arter tutulumu ile şiddetli bacak ağrıları, bacak kaybına kadar giden komplikasyonlar, diyabetik ayak, kapanmayan büyük yaralar gelişir. Bu hastaların kalp damar cerrahisi ve nöroloji muayeneleri mutlaka yapılmalıdır.
Diyabette gelişen küçük damar tıkanıklıkları mikro anjiyopatiler oluşturarak retinopati, nefropati ve periferik nöropati gibi hastalıklara sebep olmaktadır.
Uzamış diyabet ve düzensiz şeker ayarlamaları, hastalarda retina damarlarının duvarlarında keseciklere ve sızıntılara sebep olurlar, bu da makulada ödem oluşturur. Aynı hastalarda, vitre içine kanama, retina yırtılmalarına, yeni damar oluşumlarına ve göz tansiyonunun artışına sebep olur. Bu komplikasyonlar hastada ilerleyen evrelerde görme kaybına neden olabilmektedir. Diyabet hastalarında daha sık görülebilen göz hastalıklarından keratit ve katarakt, ilerleyen dönemlerde görme keskinliğini azaltmaktadır. Bu sebeple diyabet hastalarının rutin göz muayenelerini aksatmamaları gerekir.
Diyabet böbrekte glomerüllerdeki küçük damarları da bozarak, diyabete özel Kimmelstiel-Wilson sendromunu meydana getirir. Bu hastalarda erken dönemde mikroproteinüri kontrolleri yapılmalıdır. Tedavi olmayan olgularda yaklaşık 10 sene içinde kronik böbrek yetmezliği görülebilir, hasta diyaliz tedavileri ile yaşama bağlı kalır.
Diyabet sinir uçlarını da etkileyerek nöropati oluşturur, periferde yüzeyel ve derin duyu kayıplarına sebebiyet verir. Bacaklarda yanma hissi, ayaklarda yaralar belirir, hareket güçlüğü oluşur. Ayrıca otonom nöropatiler yaparak ortostatik hipotansiyon, mezhane nöropatisi ve ishaller görülür.
Diyabet Tedavisinde Beslenmenin Rolü
Diyabet hastalarında tedavinin esasını düzenli ilaç kullanımı, egzersiz, dengeli beslenme ve eğitim oluşturur. Tedavinin başarılı olması için hastanın ideal kilosu korunmalı, vücut kitle endeksi %25’in üzerine çıkmamalı, erkeklerde karın çevresi 102 cm’i, bayanlarda ise 88 cm’i geçmemelidir. Hasta obez ise zayıflama programına tabi tutulmalıdır. Her %5 ve %10’luk kilo kaybı insülin metabolizmasında ciddi düzenlemeler geliştirir.
Bu hastalarda, beslenme ayarlanırken gereken bireysel kalori hesabı yapılmalıdır. Bunun için hastanın günlük enerji kaybı, kullandığı ilaçlar, mesleği, yaşam tarzı göz önünde tutulur. Gerekli kalorinin %50-55’i karbonhidrattan, %15’i protein, %30’u ise yağlardan sağlanır. Karbonhidrat kaynağı glisemik endeksi düşük olan kompleks karbonhidratlardır ve kepek ekmeği ile baklagiller bu gruptadır. Proteinler, eğer böbrek yetmezliği yoksa ideal kilo başına 0,8-1 gr verilir. Proteinlerin çoğunluğunu balık (somon-sardelya-ton), tavuk ve kırmızı et oluşturur. Yağ ayarlaması, hastada yüksek kolesterol – trigliserid bulgusuna göre %30’dan daha aşağı çekilmelidir. Hayvani katı yağlar, krema, margarinler kullanılmamalıdır.
Diyabetli hastaların beslenmelerinde dikkat etmesi gereken kurallar:
Rafine şeker (kesme veya toz şeker), şekerlemeler, bal, çikolata, şekerle hazırlanmış pasta kek meyve suları glisemiyi hızla arttıracağından kullanılmamalıdır.
Glisemik endeksi yüksek nişasta, ekmek, pirinç, patates, makarna ve un çok dikkatli tüketilmelidir.
Glisemik endeksi düşük olan kompleks karbonhidratlar (kepek ekmeği, çavdar ekmeği, baklagiller) tercih edilmelidir.
Protein seçiminde beyaz et tercih edilmeli, kırmızı et uygun miktarda haftada 2 kez yenmelidir.
Süt ve süt ürünleri protein diyetinde kullanılmalıdır.
Erişkinde 55 gr protein yenmelidir.
Suda eriyebilen posalı yiyecekler (yulaf – elma – greyfurt) tercih edilmelidir.
Etler yağsız yenmeli, sakatat türü yiyecekler kullanılmamalıdır.
Zeytinyağı kullanılmalı, doymamış yağlar tercih edilmelidir.
Bol su içilmeli, tatlı alkoller tüketilmemelidir.
Günlük dengeli beslenmede birbiriyle dengelenebilen yiyecekler 7 grupta toplanır: Süt, et, ekmek, meyve, sebze, kuru baklagiller, yağ. Bunların birbirleriyle değişimleri ile diyet listeleri hazırlanabilir.